Hikmet Akyüz: Öncelikle son yayımlanan romanınız Kırmızıyı Sevenler Derneği hayırlı olsun. Romanın yazım sürecinden bahsetmek ister misiniz?
Altar Kaplan: Tabii ki memnuniyetle. Kırmızıyı Sevenler Derneği bir yönüyle metinlerarası bir romandır. Romana ismini veren dernek aslında on yıl kadar önce yayımlanan Papadopulos Apartmanı’nın da bahsedilen dernektir. Romanda apartmanın üçüncü katında on bir numaralı dairede olduğu söylenen bu gizemli derneğin hikâyesini okuyoruz.
Roman üç karakter üzerinden üç ayrı anlatım biçimiyle yazıldı ve bu üç karakterin bir yönüyle odağında bulunan ana karakter ise metne serpiştirilmiş görsellerle betimlenmeye çalışıldı. Bu görseller metnin oyunlu tarafları olsa da temelde romana farklı bir anlatım biçimi katmak amacıyla söz konusu görselleri tercih ettim. Dikkatli okur romanda geçen isimlerin bir kısmını Papadopulos Apartmanı’ndan hatırlayacağı gibi mekânların da aynı kurgunun parçaları olan diğer romanlarla ve karakterlerle bağlantısını da göreceklerdir.
Hikmet Akyüz: Kırmızıyı Sevenler Derneği’ni tek bir cümleyle nasıl tanımlarsınız?
Altar Kaplan: Bir romanı tek bir cümleyle tanımlamak bence imkânsız ama siz sorunca şimdi aklıma romanın epigraflarından biri geldi; David Brin’in sözü: “Olasılıkları kurcalamak olabilirliklerden çok daha fazla ilgimi çekiyor, çünkü olması olasılık dâhilindeki şeyler gerçekten olan şeylerden çok daha fazladır.”
Hikmet Akyüz: Aynı zamanda bir okurunuz olarak çok yerinde bir tanımla oldu bu söz; güzel…
Altar Kaplan: Birden ağzımdan çıktı; ilham mı geldi ne (!)
Hikmet Akyüz: Yazdığınız son romanınızdaki karakterlerin her biri için bir müzik parçası seçecek olsaydınız, hangi parçaları seçerdiniz ve neden?
Altar Kaplan: Her karakterimi yansıtan bir müzik parçası seçmek zorlayıcı olurdu. Ancak örneğin, ana karakter “Hafız” için Ludovico Einaudi’nin melankolik piyano parçalarından birini seçerdim; bu, onun bazı anlardaki ruhsal durumunu iyi yansıtır diye düşünüyorum. “Defne” için, Loreena Mckennitt şarkıları olabilirdi, bilmem. “Karga” için protest ve rock şarkıları arasında çok kararsız kaldım. Muhtemelen bu tercihlerim karakterlerin içinde bulundukları ana, yaşa, duruma göre hemen değişecektir. Tahminim okurlar için de aynı durum geçerli olur. Kaldı ki hiçbirimiz hayatı behemehâl aynı melodi üzere yaşamıyoruz.
Hikmet Akyüz: Eğer yazdığınız bu romanın hikâyesi gerçek olsaydı hangi karakterle tanışmak ve ona ne sormak isterdiniz?
Altar Kaplan: Romandaki karakterlerin zaten hepsini tanıyorum. Şunu belirtmem lazım, ben romanda pek karakter yaratımına inanan biri değilim. Romanlarımdaki tüm karakterler ister kadın ister erkek, ister hayvan ister insan, hatta ister canlı ister cansız hepsi kendimden zuhur eder. Malum her roman otobiyografiktir, ister yaşadıklarınızdan, ister okuduklarınızdan ister ilgi alanlarınızdan damıtılmış olsun özünde bu durumu değiştirmez. Benim yazdıklarım da karakterlerim de kabaca aynı kategoride diyebilirim. Bu sözü çok tekrar ediyorum ama olsun, önemli bence; “her yazar yazmaya kendinden başlar ve hayal dünyasının sınırlarında kalem oynattığı zaman o metin bir roman olur.”
Hikmet Akyüz: Romanınız da anlatılmamış bir hikâye ya da açığa çıkmamış bir sır var mı? Okuyucularınızın bilmesini istediğiniz, ancak romanda yer almayan bir detay?
Altar Kaplan: Elbette var. Bu sadece son romanım için değil, hepsi için geçerli bir husus; her romanımda, okuyucuların hayal gücüne bırakılan gizemli unsurlar mevcut. Ancak bunların önemli bir kısmı da o detayları henüz kaleme alamadığım ya da onun temsili olan eseri üretemediğim için gizemli kalıyor.
Hikmet Akyüz: Romanı yazma sürecinizde karşılaştığınız en ilginç tesadüf veya ilham kaynağı neydi?
Altar Kaplan: İlham kaynağım bizatihi hayatın kendisi diyebilirim. İlginç bir tesadüf olarak da yazma sürecinde değil ama sonrasında; Kırmızıyı Sevenler Derneği yayımlanmadan kısa bir süre önce “dernek” isimli başka bir romanın basılmış olmasını söyleyebilirim; bildiğim kadarıyla o güne kadar “dernek” isimli bir roman yoktu edebiyatımızda. Kim bilir “apartman” isimli romanlar da olduğu gibi “dernek” isimli romanlar da zamanla trend olur… Unutmadan yazma sürecinde, romanın son haline gelmesinde katkısı olan bir dostu anmalıyım; romana gazete sayfalarının kurgunun parçası olarak eklenmesi onunla metin üzerine yaptığımız bir fikir teatisi üzerine çıktı. Ve bunun romana kattığı derinliği yadsıyamam.
Hikmet Akyüz: Romanın kapağı da Bülent Erkmen tarafından yapılmış.
Altar Kaplan: Evet. İşlerine öteden beri hayran olduğum bir sanatçı Bülent Erkmen. Kendisi her yönüyle büyük bir incelik gösterdi. Doğrusunu söylemek gerekirse romanlarımdan günün birinde ödül almayı hayal ederdim de Bülent Erkmen’in bir romanıma kapak tasarlayacağını hayal edemezdim. Üstelik iki romanıma birden kapak tasarladı ve bu kapakları estetik, sanatsal açıdan değerlendirmek haddime olmasa da metinle bütünleşmeleri tam kıvamında. Kendisi bu yönüyle metinlere ruhunu üflemiş diyebilirim. Bunun yanı sıra arka kapakta Orhan Cem Çetin’in bir yazısını kullanmamıza izin verdiğini belirtmeden geçmeyeyim. Bu da benim için Bülent Erkmen’in katkısı kadar değerliydi.
Hikmet Akyüz: Doğru söylüyorsunuz, arka kapak yazısı da en az kapak kadar metinle bütünleşmiş vaziyette, adeta bir romandan ziyade bir sanat eseri var elimizde.
Altar Kaplan: Teveccühünüz.
Hikmet Akyüz: Bu bağlamda eserleriniz bağlamında edebiyatınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Altar Kaplan: Eserlerim ve edebiyatım hakkında konuşurken öncelikle, sadece roman yazmadığımı, aslında bir yazar yarattığımı vurgulamam gerekiyor. Şöyle ki edebiyatın sınırlarını zorlayarak, kurgusal bir yazarın gözünden dünyayı görmeye ve anlatmaya çalıştım. Bu, hikâyeler yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda hikâyelerin arkasındaki hikâyeyi, yani yazarın kendisini yaratmak anlamına geliyor. Bu yaratılan yazar, eserlerimdeki karakterler, olaylar ve temalar üzerinden kendini ifade ediyor. Her bir eserim, bu kurgusal yazarın düşünce dünyasının bir parçası olarak ele alınmalı. Eserlerim, bu yaratılan yazarın kaleminden çıkmış gibi, onun bakış açısını, düşünce yapısını ve edebi tarzını yansıtıyor. Bu yaklaşım, okuyucuya sadece bir hikâye sunmak yerine, bir yazarın zihniyle bütünleşme ve onun evreninde dolaşma fırsatı veriyor. Bu şekilde, romanlarımın sadece birer anlatıdan ibaret olmadığını, hikâyeleri anlatan zihnin derinliklerine de yolculuk edilmesi gerektiğini gösteriyor, denebilir. Yani benim edebiyatım, kendi içinde bir evren yaratan ve bu evrende kendine özgü bir yol çizen bu yazar karakterinin etrafında şekilleniyor.
Hikmet Akyüz: Peki, bu yazma serüveninizin sonunda nereye varmayı düşünüyorsunuz, hedefiniz ne?
Altar Kaplan: Sözün özü; bir yere varmaya çalıştığım yok, yalnız tek bir şeyden eminim, o da şu; güzel bir şey yapmaya çalışıyorum… Nasıl ne şekilde izleği felsefisi örüntüsü vs hiç umrumda değil, nasıl olsa güzel olan kuralları yeniden yazacak… Dolayısıyla yazarlık benim için peşinde koşturulacak bir iş olmayacak kadar büyük bir tutku, diye bağlayayım isterseniz sorunuzu.
Hikmet Akyüz: Yazarken hiç “yazar tıkanıklığı” yaşadınız mı? Bu durumu nasıl aştınız?
Altar Kaplan: Hayır hiç yaşamadım bilakis bana zaman yetmiyor. İlham gibi yazar tıkanıklığı kavramı da bana pek inandırıcı gelmiyor. Doğal akışındaki şeylerin bence böyle dertleri olmaz.
Hikmet Akyüz: Şu an yazdığınız bir roman var mı?
Altar Kaplan: Doğrusu ben tek bir kurgu üzerinde çalıştığım için, benim için yazma, daha doğru bir ifadeyle o kurgusal dünyaya ilişkin üretim hiç bitmiyor. Belki yazdığım tüm romanlar birer taslaktır; hiçbirinden emin olamam ve bir gün bitirebilirsem ortaya ne çıkacağını benim de merak etmem bundan kaynaklıdır… Sorunuza dönersek, aynı Papadopulos Apartmanı’nın da Ferdi M. isimli karakterin yazdığı söylenen “Camus Dansı” isimli romanım sanırım yakın bir zaman içinde yayımlanır. Onun dışında yine bir yönüyle kurguya dahil olan ve bu aralar yoğunlaştığım söyleşi, video-portre gibi işlerim var. Zamanında yaptığım, yine kurgunun parçası olan fotoğraf, resim, tasarım çalışmalarının görselleri gibi onları da olgunlaştıkça kendi Youtube kanalımda paylaşıyorum.
Hikmet Akyüz: İsterseniz genç yazarlara tavsiyelerinizle bu hoş söyleşiyi bitirelim.
Altar Kaplan: Hiçbir tavsiyeye kulak asmamaları, desem… Yine de şöyle bitireyim; genç yazarlara tavsiyem, bol bol okumaları ve yazmaktan korkmamalarıdır. Bana göre yazma sürecinde en önemli nokta, samimi ve özgün olmaktır.
Hikmet Akyüz: Vakit ayırdığınız ve içtenlikli cevaplarınız için teşekkürler.
Altar Kaplan: Asıl ilginizi için ben teşekkür ederim. Umarım okuyucuların kafasında bir şeyler şekillenebilmiş ve onlar için de keyifli bir söyleşi olmuştur. Sevgilerimle.