Gelişmiş ülkelerde gittikçe artan kamu borçları, zayıf büyüme ve reformlardaki yavaşlık ile birleşince yatırımcıların endişelerini artırıyor ve ekonomistlerin yakın zamanda borç krizi yaşanacağı öngörüsüyle tahvil piyasasında oynaklıklara sebep oluyor.
Mali baskılar, artan faiz giderleri, demografik değişimlerden kaynaklanan sağlık hizmetleri maliyetlerindeki artış, savunma harcamalarındaki yükseliş ve doğal afetler ile iklim değişikliğinden kaynaklanan ekonomik kayıpların artmasıyla daha da şiddetleniyor. Tüm bunlar gelişmiş piyasalarda uzun vadeli borçlanma maliyetinin artmasına katkıda bulunuyor.
Bu ülkelerde artan popülizm, sık kabine değişiklikleri ve hükümet değişimleriyle birleşince, politika yapıcıların son yıllarda artan kamu borcunun seyrini düzeltmek için gereken zorlu kararları alması giderek zorlaşıyor.
TERCİH EDİLEN ÇÖZÜM YENİ BORÇLANMA
Söz konusu ülkelerde 2008 finansal krizi, Euro krizi, Kovid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi dönemlerde tercih edilen çözümün daima yeni borçlanma olması dikkati çekiyor.
Bu arada, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) blog sitesinde küresel borçlara ilişkin yayımladığı 17 Eylül tarihli analize göre, küresel kamu borcunun Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYH) oranının bu yıl 2,8 puan artarak yüzde 95,1’e çıkması bekleniyor.
Analizde ayrıca, IMF’ın olumsuz bir senaryosuna göre küresel kamu borcunun 2027’ye kadar yaklaşık yüzde 117’ye yükselerek 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek seviyeye ulaşabileceği belirtiliyor.
Analizde, Fransa, İngiltere ve ABD gibi büyük ekonomilerin küresel kamu borcundaki artışın başlıca nedenleri arasında gösterildiğine dikkati çekilirken, birçok ülkede brüt finansman ihtiyaçlarının da yüksek seviyelerde kalmasının beklendiği vurgulanıyor.
17 TRİLYON DOLARLIK TAHVİL İHRACI
Öte yandan Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) Küresel Borç Raporuna göre, 2023’te 14 trilyon dolar olan devlet tahvil ihraçları 2024’te 16 trilyon dolara ulaştı. Bu miktarın bu yıl 17 trilyon dolara yükselerek rekor kıracağı öngörülüyor.
Gelişmekte olan ülkelerde de piyasadan borçlanma seviyesi keskin şekilde artış gösterirken, bu ülkelerde 2007’de 1 trilyon dolar seviyesinde olan tahvil ihracı 2024’te 3 trilyon doların üzerine çıktı.
Gelişmekte olan ülkelerde mevcut borç seviyesi 2007’deki 4 trilyon dolar düzeyinden 2024’te 12 trilyon dolara yükseldi.
ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin kamu borç düzeyleri çok yüksek kalırken, bu sorunu çözmek için yeterince çaba gösterilmemesi dikkati çekiyor.
GELİŞMİŞ EKONOMİLERİN TOPLAM BORCU 228,2 TRİLYON DOLAR
Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF), 25 Eylül’de yayımlanan “Küresel Borç Monitörü” raporuna göre, yılın ikinci çeyreği sonunda küresel borç 337,7 trilyon dolara ulaştı. Yılın ilk yarısında borç 21 trilyon dolardan fazla arttı.
Çin, Fransa, ABD, Almanya, İngiltere ve Japonya, borç seviyelerinde dolar cinsinden en büyük artışları kaydetti.
Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu yılın ikinci çeyreğinde 228,2 trilyon dolar olarak hesaplanırken, gelişmekte olan ülkelerde toplam borç 109,5 trilyon dolara ulaştı.
IIF’in raporuna göre, birçok gelişmiş ekonomide borçlanma ihtiyacı salgın öncesi seviyelerin oldukça üzerinde seyretmeye devam ediyor ve anlamlı bir tersine dönüş işareti görülmüyor.
IIF, ayrıca Almanya, Fransa ve Japonya gibi ülkelerde artan mali yükler konusunda uyardı. Finanslarını sürdürülemez buldukları ülkelerin tahvillerini satan yatırımcılara karşı dikkatli olunması gerektiği belirtildi.
Enstitüsü uzmanları ABD’nin borçları konusunda endişelerini de dile getirdi. Bu ülkelerdeki kısa vadeli borçlanma, toplam ulusal borcun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu artan bağımlılığın, merkez bankaları üzerindeki faiz oranlarını düşük tutma yönündeki siyasi baskıyı artırarak para politikası bağımsızlıklarını tehlikeye atabileceğine vurgu yapıldı.